Bu Blogda Ara

Ads 468x60px

Social Icons

Featured Posts

Fethiye' nin tarihi

24 Haziran 2008 Salı



















Fethiye' nin Tarihi

Likya – Karya sınırında bir kıyı kenti olan Fethiye’nin antik çağlardaki adı Telmessos’tur. Akdeniz kıyı bandında kurulduğundan günümüze değin yerleşimin kesintisiz sürdüğü tek merkez olan Telmessos antik kentinin, -ss sonekli ismi nedeniyle, filolojik tespitlere dayanılarak M.Ö üçbinli yıllara gitmesine karşılık bunu kanıtlayacak somut bilgilere henüz ulaşılmamıştır.

“Likyalı tanrı Apollon Troya Savaşı başladığı dönemde Odyseus ve Menelaos’u evine kabul eden Antenor’un kızına sevdalanır. Çekingen ve utangaç olan kıza yaklaşmak için küçük ve sevimli bir köpek kılığına bürünür. Kız kendisine alışınca da kimliğini belli eder, sevişirler. Bir süre sonra bir oğulları olur, adını Telmessos koyarlar. Bu çocuğun adına Likya sınırında bir kent kurulur ve Apollon oğlunu bu kente bilici tayin eder.”

M.Ö 5. yüzyıla ait kent sikkelerinde adı Likçe yazı ile Telebehi olarak okunan kentin, antik yazar Suidas’ın bu mitolojik öyküsünden Troya savaşlarına kadar uzanan bir geçmişi olduğunu çıkarmak mümkündür. Heredot tarafından bir kehanet merkezi olarak anlatılan Telmessos’un bu özelliği ön Asya ve daha ötesinde büyük üne sahipti. Büyük İskender, Halikarnassos’un kuşatması sırasında gördüğü bir rüyayı Telmessos’ lu bilici Aristander’in yorumlaması sayesinde adamlardan birinin ihanetinden kurtulmuş ve bu biliciyi seferleri süresince yanından ayırmamıştır.

Strabon, Telmessos kentinin yerini “ Daidala’dan sonra Likya’ daki dağı kastediyorum, onun yanındaki Likya kasabası Telmessos’a ve limanı olan Telmessis’e gelinir. “ diyerek bildirmektedir. Hemen hemen tüm araştırmacılar antik kentin yerini bugünkü modern Fethiye’nin merkezi olarak göstermektedir. Fethiye kenyi yerleşim alanı içerisinde bulunan birçok yazıtta antik kentin ismi olan Telmessos sözcüğünün okunması da bu durumu kanıtlamaktadır.

Telmessos uzun süre Likya’dan bağımsız bir kent olarak varlığını sürdürmüş fakat politik olarak diğer Likya kentlerinden farklı davranmamıştır. Telmessos da Likya’nın destansı özgürlük ruhunu taşıyordu ve M.Ö 6. yüzyılda Likya’nın geri kalanı gibi o da Lidya kralına Anadolu’yu fethettiği sırada karşı koymuştur. Yine tüm Likya gibi yüzyıllar boyu Grek kolonizasyonuna karşı durmuş ve kendi geleneğinden ayrılmamıştır.

M.Ö. 545’te Perslerin Lidya’yı işgallerinin ardından, komutanları Harpagos’un önderliğinde Karya üzerinden Kaunos ve Telmessos ile Likya’ya girdiler. M.Ö 545 ile M.Ö. 333 yılları arası kesintilerle süren Pers işgali sırasında Telmessos, Likya ile birlikte 1. Satraplığa bağlanmıştır. Bu dönemde kentin kaderi Likya’nın bütününden farklı değildir. M.Ö. 446 yılında Euremedon Savaşından önce Perslerden ayrılarak Attik-Delos Deniz Birliğine giren ve 446-424 tarihleri arasında bazı yıllar vergi ödeyenler listesinde, Likyalılar ve beraberindekilerden ayrı olarak, adı geçen Telmessos, M.Ö 390’da tekrar Pers egemenliğine girmiştir. Bu dönemde Persler adına Artumpara isimli Likyalı bir dynast tarafından yönetilen kent 380-362 yılları arasında hüküm sürmüş olan Likyalı prens Perikles’in Artumpara’yı yenilgiye uğratmasından sonra Likya Birliğine dahil olmuştur. Ancak bu dönemde birliğin tam olarak oluştuğu söylenemez. M.Ö. 362’de Perslere karşı isyan eden satraplarla birleşen Likya, Halikarnassoslu Mausollos’un Perslerin tarafına geçmesi sonucu isyanın bastırılması sonrasında doğu ve batı olarak ikiye bölünmüş ve batısı, Telmessos ile birlikte, Karya’ya bağlanmıştır. Bu durum İskender’e kadar devam etmiştir. İskender Halikarnassos’u ele geçirdikten sonra tüm Likya gibi Telmessos da direnme göstermeden kentin kapılarını ona açmıştır. Bir söylenceye göre ise bunu bir hile ile başarmıştır.

“Anadolu’yu fethe çıkan İskender’in donanması Telmessos limanına girer. Kumandanlarını Nearchus o dönemin kent yöneticisi Antipatridates’ten müzisyen ve esirlerin kente alınmaları için izin ister, isteği kabul edilir. Müzik aletleri taşıyan esirler gerçekte yanlarında sakladıkları silahlarla kente giren savaşçılardır. Gece düzenlenen şölen sırasında sürpriz bir hücumla akropolü ele geçirirler.”

M.S. 43 yılında Roma Senatosunun, İmparator Cladius’un önerisi ile Likya’yı Roma’nın bir eyaleti olarak ilan etmesiyle, Telmessos da bu tarihten itibaren tamamıyla Roma egemenliğine girdi. M.S. 451 yılında Kalkhedon Konsülü’ne katılan Telmessos özellikle 7. yüzyılda Arap akınları yüzünden hayli zayıflayarak önemini yitirmiştir. M.S. 8. yüzyılda II. Anastasius kentin ismini Anastasiupolis olarak değiştirmişse de bu isim fazla kabul görmemiştir. Ertesi yüzyılda bazı araştırmacılara göre uzak diyarlar anlamında, bazılarına göre is Makrianes isimli bir piskoposun isminden türetilerek Makri adını almıştır.

1071 Malazgirt Savaşı Selçuklu Türklerine bütün Anadolu platosunu açmış ve Türk boyları daha 11.yüzyıl sonlarından itibaren Makri’de görülmeye başlamıştır. Başlangıçta bu sürekli bir işgal değildi. Önceleri taze İslam felsefesiyle gelişen ve Anadolu’yu gitgide Orta çağın karanlık Bizans kültüründen ayıklayan Türk kolonicileri ve dervişler,sonraları Anadolu’yu Ege Denizine kadar açarak kendilerine yurt edinmek isteyen Selçuklu Türkmen Obaları ve Türkler, Makri’nin yüksek yaylalarında ve zengin ovalarında toprağa bağlanmanın mücadelesini vererek başarılı olmuşlardır. 1204 yılında Bizans ile Türklerin arasında bir çeşit sınır oluşmuştu. Bu sınır Makri’ye kadar uzanıyordu ve kent Bizans topraklarında kalıyordu. Bu dönemde dağlarda ve merkezden uzak kalmış vadilerde yerleşmiş Türk boyları yerli halkla kaynaştı, onların ekonomik geleneklerini benimsedi ve kendi öz yaşam tarzlarını onlarınki ile birleştirdi.

13. yüzyılın ikinci yarısında yaşanan Moğol istilası, Büyük Selçuklu Devletinin beyliklere bölünmesi yanında, batıya gelen yeni Türkmen boylarının da katkılarıyla bu bölgelerdeki beylikleri güçlendirmiş ve bunların çevrelerindeki Türk olmayan nüfusu egemenlikleri altına almalarına olanak sağlamıştır. Bu dönemde Meğri (Makri ismi Türk diline daha yatkın oluşu nedeniyle bu şekilde kullanılagelmiştir.) Menteşe Bey tarafından ele geçirilmiş ve Menteşe Beyliğine bağlanmıştır. Menteşe Bey Meğri’de bir medrese yaptırmış, 1282 yılında burada ölmüştür. Ölümü ile oğullarına büyük bir emirlik bırakmıştı. Bu yeni Türk gücünden endişe eden Bizans, General Alexi’yi bölgeyi fethe gönderir. Meğri ve civarını geri alan general daha sonra Bizans’a karşı ayaklanır ve Türklerle birleşir, ama Alexi öldürülür. Menteşeoğulları bir çok kez Rodos Şövalyelerine karşı bölgeyi savunmuş ve geri alınmasını engellemişlerdir.

Bu sırada İznik ve çevresinde yerleşik Osmanlı Beyliği kısa sürede örgütlü bir devlet yapısı kurması sayesinde topraklarını genişletmiş ve 1390 yılında Yıldırım Beyazıt, Menteşe Beyliğini Osmanlı Devletine bağlamıştır. Fakat Menteşe Beyi Ahmet Gazi, Beçin ve Meğri bölgesini Osmanlılara karşı savunur. Meğri’de daha sonra Venedikliler tarafında yıkılan bir medrese yaptıran Ahmet Gazi’nin 1391 yılında ölümünden sonra tüm toprakları ellerinden alınan Menteşeoğulları Osmanlılara karşı Timur’un yanında yer almış, karşılığında 1402’de Menteşe Beyliğine ait tüm toprakları geri almışlardır. Fakat daha sonra Yıldırım Beyazıt’ın oğulları arasındaki taht kavgasında İsa Bey’in yanında yer almaları Mehmet Çelebi’nin bölgeyi yıkıp geçmesine neden olmuştur. Mehmet Çelebi’den sonra başa geçen II.Murat döneminde 1424’te Teke Beyliği, 1426’da Menteşe Beyliği düştü. Bunun sonucu Papalık, Venedikliler, ve Rodos Şövalyelerinin bölgede hakimiyeti arttı. 1473’te Venedikliler Meğri’yi alırlar, bir kale kurup önce oraya; sonra, adı Şövalye Adası olacak olan limana hakim adaya yerleşirler. Rodos’un Kanuni tarafından fethedilmesinden sonra bölge barışa kavuşur.

Yöre zengindir. Ticaret için yöreye gelen Grekler malarya mikrobu yayan bataklıklardan uzak bir bölgede Levissi ( bugünkü Kaya köy) şehrini kurarlar. Meğri bu kentin iskelesi olur. Ünlü gezgin Charles Texier 1850’de Meğri’nin nüfusunun bin civarında olduğunu yazmaktadır. 19.yüzyılın sonlarına doğru Menteşe adı kalkmış, bölge Muğla Paşalığına bağlanmıştır. 1864’te kaza yapılan Meğri’de ilk belediye örgütü 1874’te kurulmuş ve ilk başkanlığa Rodoslu Hacı Mehmet Ağa getirilmiştir. 1900’e doğru Girit ve Trakya’dan gelen Türklerle nüfuslandırılan Meğri’nin adı Belediye Meclisi’nin 1914’te aldığı bir kararla ilk Türk Hava Şehidi Fethi Bey’in adına ithafen Fethiye olarak değiştirilmiştir.

I. Dünya Savaşı sonrası Osmanlı Devletinin topraklarının paylaşımı sırasında Venizelos bölgenin, Rum nüfus çokluğu nedeniyle Yunanistan’a verilmesini isterken, İtalyanlar daha önce Londra Antlaşması ile kendilerine bırakılan Antalya çevresini işgal ettikten hemen sonra 11 Mayıs 1919’da Fethiye’yi işgal ederler. Kısa süreli işgalleri sırasında yöre halkı ile iyi ilişkiler kurmaya çalışan İtalyanlar, 21 Haziran 1920 gün Fethiye’den ayrılmışlardır. Kurtuluş Savaşı süresince yoğun olaylara sahne olmayan yörede bu dönemde yaşanan en trajik olay 1923 mübadelesi sonrası Fethiye ve Levissi’deki tüm Rum nüfusunun Yunanistan’a göçüdür.

Mustafa Kemal Atatürk’ün 22 Şubat 1935 tarihinde Ege gemisiyle uğradığı Fethiye, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu sonrası hızla gelişerek bölgenin en önemli merkezi olmuştur. 24 Nisan 1957’de meydana gelen deprem, merkezdeki evlerin % 90’ının yıkılmasına neden olurken dönemin kaymakamı Nezih Okuş ve diğer yöneticilerin duyarlı tutumları sayesinde sadece 19 kişi hayatını kaybetmiştir. Bugün antik tiyatro ve Paspatur çevresinde, Çarşı Caddesi’nin güney kesiminde farklı tarzlarıyla seçilebilen eski Fethiye evleri, kentin hüzünlü geçmişinin kalıntıları olarak bizleri selamlamaktadır.

Hangi tarihte yaygınlaşmıştır bilinmemekle birlikte Fethiye yöresi Beşkaza olarak da anılmaktadır. Beşkaza adı beş kadılıktan gelmektedir. Muhtemelen Menteşe Beyliği sırasında merkez kadılığına bağlı olarak beş merkezde oluşturulan kadı yardımcılıkları ile devlet işleri yürütülmüş ve Fethiye, bölge yaşayanlarınca Beşkaza olarak benimsenmiştir.




0 yorum:

Yorum Gönder

  © Blogger template The Beach by Ourblogtemplates.com 2009

Back to TOP